( 29 Mayıs )
MİMAR SİNAN
Sinan, Türk mimarlık sanatının en büyük
ustalarından biridir. Yurdumuz onun ölümsüz yapıtları ile doludur. Sinan'ın
eserleri bugün bile görenleri hayran bırakmaktadır. Eserlerinde incelik,
sağlamlık ve güzellik göze çarpar.
Sinan'ın eserleri gün görmüş, hoş görülü
bilge kişiler gibidir. Yüzyıllar ötesinden sabırlı, ağırbaşlı, eşsiz güzellikleri
ile bize bakarlar. Yeryüzünde bu duyguyu veren az sayıda sanat yapıtı vardır.
Dünyanın öbür köşelerinden Sinan'ın eserlerini yakından görmek için her yıl
yurdumuza binlerce turist gelir. Beğeni, şaşkınlık, güzel bir sanat yapıtı
karşısında duyulan coşku ile izlenen yapıtları övünç kaynağımızdır.
Sanat anlayışında meydana gelen
değişikliklere rağmen O'nun eseri, değerini korumaktadır. Kötü doğa koşulları,
yağmurlar, rüzgarlar, seller, depremler bu eserlerin güzelliğini, sağlamlığını,
inceliğini bozamamıştır. Sinan'ın büyüklüğü, yapılarının ölmezliği, buradan
gelmektedir.
Türkler güzel sanatların, mimari,
süslemecilik, oymacılık ve yazı (hat) dallarında eşsiz eserler ortaya
koymuştur. Bütün dünyanın beğenisini kazanan bu yapıtlar müzelerimizin en
değerli hazinesidir.
Mimarlık alanındaki yapıtlarıyla kendini
dünyaya kabul ettiren Mimar Sinan bazı kaynaklara göre 29 Mayıs 1490 günü
Kayseri'nin Kesi bucağına bağlı Ağırnas köyünde doğmuş. Çocukluğunda
arkadaşları bilinen oyunları oynarken O; bahçelere, bağlara su yolları,
köprüler, topraktan kaleler, evler yapardı.
Yaşadığı devirde Anadolu'nun
genç ve sağlıklı çocukları köylerinden, yurtlarından devşirilir, saraya
getirilirdi. Eğitimlerine özen gösterilen bu çocuklar, sonradan yeniçeri olarak
veya devletin öteki işlerinde görevlendirilirdi.
Sinan, Yavuz Sultan Selim zamanında
devşirilerek İstanbul'a getirildi. Sarayda acemi oğlanlar okuluna verildi. Bu
okulda okuma yazmanın yanı sıra uygulamalı sanatlar da öğretiliyordu. Sinan
marangozluğu seçti. Ünlü ustaların yanında cami, han, çeşme ve hamamların
yapımında çırak olarak çalıştı. Sonra askeri mimar olarak görev yaptı. 1535'te
Osmanlı ordusunun İran seferi sırasında Van'ı almaya giden askerler arasında
Sinan'da vardı. Van Gölü kıyısında askerlerin karşıya geçmesi için gemi
yapılması gerekti. Bu iş Sinan tarafından gerçekleştirildi. Barbaros Hayrettin
Paşa ile İtalya sahillerini dolaştı, bu arada Bağdat seferine katıldı. Savaşta
köprüler yaparak orduya zafer yollarını açtı.
Sefer dönüşü Sinan
tümüyle mimarlık mesleğine girdi. Mimar Hasekisi sanını aldı. 1538'de saraya
mimarbaşı oldu.
O yıllarda Osmanlılar; dünyanın büyük
bir bölümüne egemendi. Sinan İstanbul'da Bizans mimari eserlerini inceledi.
Yavuz Selim'in doğu seferlerine, Kanunî Sultan Süleyman'ın batı seferlerine
katıldı. Dünyanın ünlü mimarî yapıtlarını yakından gördü, onları incelemek
fırsatını buldu. Hiç bir zaman gördüklerini taklit etmedi.
Sinan'ın bilinen 315 eseri vardır, bunun
73'ü cami, 49'u mescit, 50'si medrese, 7'si kitaplık, 17'si imaret, 6'sı
hastane, 7'si su kemeri, 7'si köprü, 18'i kervansaray, 5'i buğday deposu, 31'i
hamam, 18'i türbedir.
İlk eseri Kanunî Sultan Süleyman'ın oğlu
Şehzade Mehmet adına 1543 yılında yaptığı Şehzade Camii'dir. Cami 1548 yılında
bitti.
Sinan'ın yapıtlarında, durmadan kendini
aşma, daha iyiye, daha güzele varma çabası görülür. En büyük amacı «işte bu
yaptığım eser en iyisi» diyebilmekti. Fakat arka arkaya yarattığı eserlerden
sonra en görkemlisi olan Edirne'deki Selimiye Camii için bile «İşte en iyisi»
diyemedi. En iyiye, en güzele ulaşmak için hep çalıştı. Bütün yapıtları
birbirini aşan birer sanat anıtıdır. Kendi anlatımına göre, sanat yaşamını üç
bölüme ayırır. Buna göre Sinan; Şehzade Camisini çıraklık, Süleymaniye Camiini
kalfalık, Selimiye Camiini de ustalık devrinin eserleri olarak nitelendirir.
O devirde saray baş mimarinin görevleri
oldukça yüklü idi. İstanbul'un imarı, caddeleri, kaldırımları, su yolları,
kentin alt yapı işleri, evlerin yapımında belli kuralların uygulanması, kale
yapımlarının denetimi hep baş mimarın görevleri arasında idi.
Mimar Sinan İstanbul'un su yolları ile
uğraşırken 1550 - 1560 yılları arasında Süleymaniye Camiinin yapımını
tamamladı. Anlatılanlara göre «Sinan, Süleymaniye Camiini yapmak için iki yıl
İstanbul'da yer arar. Caminin şimdi bulunduğu yere temel kazdırır. Toprağın
kayıp kaymadığını, temelin sağlam olup olmadığını denemek için temelin üstüne cam
döktürür ve dört yıl bekler. Bu arada Sinan'ı çekemeyenler Kanunî'ye şikayet
ederler, «Dört yıldır yapıya başlamadı» derler. Sinan temelin sağlam olduğunu
anladıktan sonra caminin yapımını hızla sürdürür. Kubbenin yapımı bittikten
sonra ses yansımasını ayarlamak için, geceleri yapıya gelir. Kubbenin altında
nargile içer. Su sesinin duvarlara yansımasını dinler, caminin iç bölümlerini
ona göre yapar.
Süleymaniye Camiinin yapımı
tamamlandıktan sonra Sinan caminin anahtarlarını Kanunî Sultan Süleyman'a verdiği
zaman çok mutlu idi. Padişah Sinan'a
-Yapımını gerçekleştirdiğin bu Tanrı
evini dua ederek açmak sana düşer. Dedi.
Mimar Sinan'ın yapıtlarının
bir özelliği de kimin için yapılmışsa o kişiyi çeşitli yönleri ile
yansıtmasıdır. Örneğin Kanunî Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan adına
yaptığı Edirnekapıdaki Mihrimah Sultan Camii ince ve zarif görünümüyle bir
kadını, Süleymaniye Kanunî Sultan Süleyman'ın görkemini yansıtmasıyla ün
kazanmıştır. Edirne'deki Selimiye de ikinci Selim'in şair ruhunu anlatan
incecik zarif minareler vardır. Her minarede bulunan üç şerefeye üç ayrı
merdivenden çıkılması, dünya mimarisinde o güne kadar uygulanmamış bir işlemdi.
Mimar Sinan yapıtlarında hiç bir planı
ikinci defa kullanmamıştır. Her yeni yapıtına yeni buluşlarını eklerdi.
Mimar Sinan'ın evi İstanbul'un Süleymaniye semtinde idi; adına bir
okul ve bir sebili vardı. Öldükten sonra Süleymaniye Camiinin bahçesindeki
türbesine gömüldü.
Sinan, paraya
önem vermeyen bir kişiydi. Osmanlı İmparatorluğu'nun en zengin yıllarında
yaşadı. Ünü dünyanın her yönüne yayılmış olan bu büyük mimar hiç zengin olmadı.
Yanında çalışanların emeklerinin karşılığını tam olarak verdi. Kendisi yüz
yıllık yaşantısında hep para sıkıntısı çekti. Dünya mimarlık tarihine adını
altın harflerle yazdıran Koca Sinan'ın ruhu gibi, esin kaynağı ve gönlü de
zengindi.
MİMAR SİNAN
Göklere yükseltip taşı, mermeri
Sütundan, kubbeden dağlar yarattın
Sanatın, zekanın emsalsiz eri,
Tarihe yıkılmaz temeller attın.
Mermere renk, taşa zevk işleyerek,
Kubbeleri nasıl yaptın öyle denk?
O minarelerde ilahi ahenk...
Ebedi sanatın sırrını attın.
Süleymaniyeler, Selimiyeler,
Tasviri imkansız birer şaheser.
Koca Mimar Sinan, bunlarla meğer,
Bir zafer devrini demek yaşattın?
Mimarlık tahtında bir saltanatın..
Dehanla tarihi getirdin dile,
Sanatı söylettin çeşme, sebile
Bir mülkün sahibi olmasan bile,
İ. Hakkı TALU |
SİNAN İÇİN
Ey mimarlar mimarı! Benim yüce Sinan'ım
Seni andıkça artar, güvenimle inanım.
29 Mayıs günü içim dolar seninle.
Altın yapraklarıyla tarihim gelir dile.
Cenk olunca «Ocak» tan seferlere yollandın
Kılıncını bir pergel, gönye gibi kullandın,
Sanatın anlaşılmaz sırlarına erdin sen,
Çekicinle mermere ebedi ruh verdin sen.
Birer hayat fışkırır saray, hamam, çeşmeden,
Bütün Türk'ler mutludur, dehana erişmeden,
Zekanın şimşekleri ufuklarda çakıyor.
Selimiye'n, dünyayı hayrette bırakıyor.
Varlığınla milletin kıvanç duysun öğünsün,
Seni tanımayanlar, bilmeyenler döğünsün,
Adını işleyerek kalbimin üzerine,
Şiirimi sunuyorum, mum yerine türbene.
Cemal Oğuz
ÖCAL
|
SİNAN'I ANIŞ
Yüce Selimiye önlerinde biz,
Bir yıldönümünü hep yad'a geldik,
Temiz duygularla taştı kalbimiz,
Sinan! Sinan! diye feryada geldik.
Adını cihanda bak, haykırıyor:
Taştan yarattığın her ölmez eser,
Göklerde hep seni soruyor arıyor,
Nice nice kubbe ve minareler.
Yüce Selimiye önlerinde biz,
Bir yıl dönümü yad'a geldik
Temiz duygularla taştı kalbimiz
Sinan! Sinan! diye feryada
geldik.
M. Uluğ
TURANLIOĞLU
|
Hiç yorum yok: