Cümle anlamı
ile anlamlarına
göre cümleler karıştırılmamalıdır. Bunlar birbirinden çok farklı
konulardır. Anlamlarına göre cümleler konusunda olumlu, olumsuz cümleler; soru,
ünlem cümleleri vb. vardır.
Cümle anlamı,
verilen bir cümlenin anlamını bulup ifade edebilmekle ilgilidir. Yani bir
cümleyi aynı anlama gelecek şekilde biraz daha farklı olarak, birkaç değişik ya
da yeni kelimeyle söyleyebilmek cümledeki anlamı bulmak demektir.
Cümle
anlamında verilen bir cümlenin anlamca özdeşi, karşıtı veya yerine
konulabilecek cümle sorulur. Bu konu için ata sözü ve deyimler de
kullanılabilir.
Örnek
“Konuyu oldukça genel yönleriyle ele almışsınız.” cümlesinin anlamca yerini tutabilecek uygun bir cümle:
Konuyu ayrıntılara inmeden işlemişsiniz.
Örnek
“Yazdıklarımda hep gerçeğe bağlı kalırım; çünkü ancak bu nitelikte
bir yapıt yüzyıllar boyunca değerini koruyabilir.” cümlesine anlam bakımından en yakın cümle:
Beğenilen, kalıcı yapıtlar, her şeyi olduğu gibi yansıtanlardır.
Örnek
Verilen bir
cümleyle ilgili soruyu cevaplamadan önce o cümlenin anlamını iyi kavramak
gerekir. Bir anlamda cümlenin ana fikrini tespit etmek... Ancak bu arada
kişisel duygu, düşünce ve bilgilerimizi göz ardı etmeliyiz.
Örnek
“Sanat, başını bağlatmadığı sürece baş üstünde taşınacaktır.” cümlesinin konusu sanatın özgür olması gerektiğidir.
Dolayısıyla bu cümlenin en uygun karşılığı şöyle olabilir:
Sanatın yüceltilmesi, bir görüşün emrinde olmamasına bağlıdır.
Örnek
“Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür, ama hiç kimse önce
kendini değiştirmeyi düşünmez.” Tolstoy
Bu sözün iki
yönü vardır:
1. Kişinin insanlığı
değiştirmek istemesi
2. Ama kendini
değiştirmemesi
O hâlde bu
sözü daha farklı şekillerde dile getirebiliriz:
İnsanlığı değiştirmek isteyenler önce kendilerini
değiştirmelidirler.
İnsanlar kendilerini değiştirmeyi düşünmeden insanlığı
değiştirmeye kalkışmaktadırlar.
Bu cümleden
hareketle ve bu cümleyi destekleyen başka cümleler de kurabiliriz:
İnsanlar demek ki kendilerini beğenmekte, insanlığı
beğenmemektedirler ki kendilerini değil de insanlığı değiştirmeyi düşünüyorlar.
İnsanlığı beğenmeyenler önce kendilerini değiştirmelidirler;
belki kendilerini değiştirdiklerinden insanlık da değişmiş olacaktır.
vb
Cümle anlamı
konusunda şu hususlar gözden uzak tutulmamalı, bu konularla ilgili soruları
cevaplandırırken öncelikle bu kavramların ne oldukları bilinmelidir:
beğenme,
çaresizlik,
değerlendirme,
duygulara yer
verme,
duyguları
karıştırmama,
eşitlik,
gözlem,
ihtimal,
kararsızlık,
karşılaştırma,
karşıtlık,
korku,
koşula
bağlılık,
nedenini
belirtme,
nesnellik,
olabilirlik,
olasılık,
öneri,
öznellik,
sevinç,
şaşırma,
tahmin,
takdir etme,
tanımlama,
telâş,
uyarma,
varsayım,
yakınma,
yorumlama,
zorunluluk
Aynı konuyu,
aynı düşünceyi değişik kelimelerle ve söz dizimiyle anlatan cümlelerdir. Cümle
hangi sözcüklerle ve nasıl kurulursa kurulsun, biz, verilen cümledeki düşünceyi
aramalıyız. Bunun için o cümledeki anahtar sözcükleri doğru tespit etmek; ayrıca
cümlede kullanılan edat ve bağlaçlara da dikkat etmek gerekir.
"Konuyu oldukça genel yönleriyle ele almışsınız."
cümlesinin eş anlamlısı.
-Konuyu ayrıntılara girmeden işlemişsiniz.
"Eskiden çok vakti yoktu, onun için uzun yazılar yazardı,
şimdi vakti bol; daha kısa ve güzel yazılar yazıyor."
-Kısa ve özlü yazmak için uzun zamana ihtiyaç vardır.
"Şiire yaşlı bir şair gibi başlamak, genç bir şair gibi onu
sürdürmek gerekir."
-Şiir, deneyim ve coşkunun ürünüdür. (?)
"Kimi genç şairler, şiirin kendileriyle başladığını, kimi
yaşlı şairler ise şiirin kendileriyle bittiğini sanırlar."
- Şairlerin genci de yaşlısı da şiirde güzelliğin ve başarının
ölçüsünü kendi şiiriyle sınırlar.
Neden-sonuç
cümleleri iki bölümden oluşur. Birinci bölüm neden (sebep), ikinci bölüm ise
sonuç bildirir. Bu tür sorularda eylemin hangi nedenle maydana geldiği bizim
için önemlidir. Daha çok "için, -den, -diğinden, ile" gibi edatlarla
sağlanır.
Malzeme yetersizliğinden inşaat yarım kaldı.
Seni ziyaret edemedim, çünkü hastaydım.
Yağmurun yağmasıyla herkes içeri kaçıştı.
Yorgun olduğu için işi erken bıraktı.
Kazanamama korkusuyla gece gündüz çalışıyor.
Maddi imkansızlık yüzünden okuyamamış.
Fazla ışık gözlerime dokunduğundan perdeyi kapattım.
Büyükbaba öldü, sonra üzüntüsünden büyükanne öldü.
Müdür, yaşlı adama ters ters baktı. Adamcağız utancından
büzüldükçe büzüldü.
Saha çamur olduğu için maç ertelenmiş.
Çocukların susuzluktan dudakları çatlamıştı
Şiddetli soğuklardan elleri ince ince yarılmıştı.
Eylemin hangi
amaca bağlı olarak gerçekleştiği vurgulanır. Bu tür cümlelerde de "için,
diye, üzere" gibi edatlardan yararlanılır.
Öfkesini yenmek için dışarı çıktı.
Yoksulluktan kurtulmak için şehre göç etmiş.
Kardeşi iyileşsin diye Allah'a dua ediyor.
Bildiklerini anlatmak üzere karakola başvurdu.
Bu sıkıntılara sınavı kazanalım diye katlanıyoruz.
Yabancı dil öğrenmek için kursa gidiyor.
Anlam
bakımından birbirinin zıddı olan sözcüklerin kullanıldığı cümlelerdir. Bu tür
cümlelerde konu genellikle aynı, fakat konuya bakış açısı farklıdır.
Adamın yüzündeki yumuşak ifade bizimle konuşurken
birdenbire sertleşmişti.
Dışarısı günlük güneşlik, sımsıcak, halbuki burada paltolarımız
bile bizi ısıtmaya yetmiyor.
Derin boğazlara girdiğinde coşup köpüren ırmaklar, düze
inince miskinleşiyor.
Bazı
cümlelerde temel yargının gerçekleşmesi bir şarta bağlanır. Buna göre birinci
bölüm (yan yargı) koşul, ikinci bölüm ise o koşula bağlı olarak ortaya çıkan
sonuçtur (temel yargı).
Türkçede
koşul anlamı asıl olarak “-sE” şart ekiyle sağlanır. “ise”, “-dİkçE”, “mİ”,
“ama”, “üzere”, “yeter ki” ile de koşul anlamı sağlanır.
Lodos eserse hava temizlenir.
Ne demek istediğimi, bu kitabı okursan anlarsın.
Yardım edersen işimi çabuk bitiririm.
Babanı gördü mü olanları anlatır.
Sizin için izin alırım, ama erken döneceksiniz.
İki saat sonra dönmek üzere gidebilirsin.
İstediğin arabayı alırım, yeter ki sınavı kazan.
Okula gideceksin ama otobüsle.
Onu gördükçe seni hatırlıyorum.
Bazı
cümlelerde aslında istek anlamı vardır, ama yine de ikinci yargının
gerçekleşmesi birinciye bağlıdır:
İzin verse de görüşlerimizi açıklasak.
Kar yağmasa da otobüsle gitsek.
Bazen yukarıda belirtilen ekler olmadan da
cümlenin kendisinden bu anlam çıkarılabilir:
Konuşma, patlatırım.
İki kavram,
nesne, eser, kişi arasında yapılan kıyaslamaya karşılaştırma denir.
Karşılaştırmada benzerlik, farklılık, üstünlük gibi değişik durumlar ifade
edilir. Yani karşılaştırmanın hangi yönden yapıldığı ortaya konur. Bu durumda
benzetme ve karşılaştırma edatları kullanılır.
Adnan yaşça Ahmet’ten büyük(tür).
Yeni şiirler eski şiirlere göre daha anlaşılır bir dille; ama
daha anlaşılmaz imgelerle yazılmaktadır.
Sağlığım geçen haftaya göre daha iyi.
Televizyon da sinema kadar etkilidir.
Bu konuda senden daha bilgilisi yok.
Bu çalışmayla daha iyi bir puan alabilirdin.
Dinlemek de konuşmak kadar önemlidir.
Öğretmen, sınıfın en çok konuşanını öne oturttu.
Öykülerini de okudu; ama bunları şiirleri ve oyunları kadar
beğenmedi.
İhtimal,
olasılık ve tahmin, bazı verilere dayanarak gelecekteki bir şeyi, bir olayı
kestirmek, onun olabilme ihtimalini göz önünde bulundurmaktır.
Bu tür
cümleler, gerçekleşme şansı, ihtimali, tehlikesi olan bir durumu veya olayı
ifade ederler.
Tahmin
cümlelerinde olayların akışından hareketle sonuç görülmeye çalışılır. Kesinlik
taşımayan, öznel yargılardır; cümleyi söyleyenin kendince ulaştığı bir
sonuçtur.
Bu kış, şiddetli geçebilir. (bir ihtimal, belki)
Dün beni arayan Hakan olmalı. (büyük ihtimalle odur)
Adnan Bey’in yanındaki kardeşi olacak. (galiba)
Dün evde değildim, Fikret beni aramıştır. (aramış olmalı, büyük
ihtimalle)
Ek-fiilin
geniş zamanında kullanılan “-dir” eki fiillerden sonra kullanıldığında cümleye
ihtimal, olasılık, tahmin veya kesinlik, kuvvetlendirme anlamları katar.
Bizin eller yeşillenmiştir. (tahmin)
Yurt dışına gidince bizleri unutmuştur. (tahmin, ihtimal)
Sınav iki basamak hâlinde uygulanacaktır. (kesinlik)
Bu eklerin
dışında, “belki, galiba, sanırım,sanıyorum, zannederim, sanki, gibi” vb
sözcüklerle ve “-ebil-” ekiyle de cümlelere olasılık anlamı katılabilir.
Yarın sizi ziyarete gelebiliriz.
Bu akşam geç kalabilirim.
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.
Sanıyorum o konu anlatılmadı.
Zannederim bu konuyla ilgileniyorsunuz.
Geç kaldık; sanırım o gitmiştir. (88-ÖYS)
!
“-e-bil-”
yeterlilik bildiren yardımcı fiil olarak olasılık değil gücü yeterlik bildirir:
Öyle deme, ben de ağır işlerde çalışabilirim.(çalışmaya gücüm
yeter)
Cümle bir
yargı birimidir. Bu anlamda kendi içinde bir çelişki taşımamalıdır. Sınavlarda
bu konuyla ilgili sorular ya cümlenin kendi içinde tamamlanması ya da bir
cümlenin en uygun başka bir cümleyle sürdürülmesi istenmektedir.
Kendi içinde
tamamlanması gereken cümlelerde anlam bütünlüğü ve teknik yapı önemlidir.
Nesnel:
Objektif.
Gerçekliği
kanıtlanabilir, bilimsel, ölçülebilir, herkese göre aynı olan; göreceli
olmayan; kişilerin duygularına dayanmayan anlatım nesnel anlatımdır.
Nesnel
anlatımda ölçülebilir, kanıtlanabilir ve yorumlara meydan vermeyen bir anlatım
vardır. Nesnel anlatımda "bence" ve "bana göre"ye yer
yoktur:
Yahya Kemal 20. yüzyılda yaşamış bir edebiyatçıdır.
İstanbul Türkiye’nin en büyük şehridir.
Nesnel
anlatım sorularında her zaman “aşağıdakilerin hangisinde nesnellik vardır?”
gibi soru kökleri olmayabilir. Kimi zaman da “aşağıdakilerden hangisi
söyleyenin kişisel düşüncelerini içermemektedir?” veya “yukarıdaki cümlelerin
hangilerinde düşünce eksiksiz ve belirli bir kesinlikle anlatılmıştır?” gibi
sorular nesnelliğe aittir.
Kitaptaki ilk öykünün konusu köy yaşamıdır.
Oyundaki olaylar bir çiftlikte geçiyor.
Yazar, bu romanından sonra peş peşe altı oyun yazdı.
Romanın sonunda kahramanların hiçbiri umduğunu bulamıyor.
Bu, sanatçının en son çıkan şiir kitabıdır.
Öyküdeki kişilerin dördü kadın, üçü erkektir.
Romanda anlatılanlar Kurtuluş Savaşı yıllarında geçiyor.
Oyundaki olaylar, üç bin kişilik bir kasabada, bir çiftlikte
geçiyor.
Öznel: İzafî,
sübjektif, göreli, göreceli...
Öznel ifadeler,
doğruluğu ve yanlışlığı kişilere göre değişebilen, kanıtlanamayan, tartışmalı,
öznel, ölçülemeyen, duygulara bağlı, yorumlanabilir, bilimsel olmayan
yargılardır.
Bu tür
cümlelerde izlenimler, yorumlar, duygular, beğeniler ve kişisel görüşler
anlatılır.
Yahya Kemal, 20. yüzyılın en başarılı şairidir.
İstanbul Türkiye’nin en güzel şehridir.
Karadeniz insanı çok inatçıdır.
En güzel kış meyvesi portakaldır.
Hikâyeciliğimizdeki en başarılı dönem o yıllardı.
En güzel yıllarımı o köyde geçirdim.
Şehirde yaşamak köyde yaşamaktan daha zordur.
Öykülerinde bir kuruluk, bir tekdüzelik görülüyor.
Oyundaki dekorlar, seyirciyi o günün ortamına götürerek oyunun
etkisini büyük ölçüde artırıyor.
Öznel
cümleleri varsayım ve olasılık; yorumlama, yakınma, eleştiri ya da beğeni
içeren cümleler gibi gruplara ayırmak mümkündür.
Kimi cümleler
gerçekte olmadığı hâlde varmış gibi kabul edilen durumları anlatabilir. Bu tür
cümlelere varsayım cümleleri denir. Varsayım anlamı “diyelim (ki), farz edelim
(ki), tut ki, tutalım (ki), kabul edelim (ki)” gibi sözcüklerle sağlanır.
Diyelim ki cüzdanını kaybettin..
Farz edelim okulu bıraktın, ne yapacaksın?
Böyle olduğunu kabul edelim, gururuna yedirebilecek misin?
Tut ki karnım acıktı.
Diyelim ki bu olay gerçek değildir.
!
Dikkat
edilirse bu cümleler devamı olan cümlelerdir; tamamlanmamış ya da cevap
beklenen cümleler... Eğer “Dileyelim ki bu iş anlatıldığı gibi olmasın.” gibi
bir cümle kurulursa, bu varsayım cümlesi olmaz.
Bu tür
cümlelerde gizli veya hayali şeylerden anlam çıkarma söz konusudur.
Son günlerde hiç konuşmuyor, sanki bana gücenmiş.
Kimse beni dinlemiyor, sanki herkes bana cephe almış.
İkide bir karşıma çıkıyor, sanki beni izliyor.(93-ÖYS)
Sanki suçlu benmişim gibi surat asıyorsun.
Bu tür
cümleler insanı pişman edecek şekilde sonuçlanmış olaylardan şikayeti dile
getirir. "keşke, bari, hiç değilse, hiç olmazsa" gibi sözcüklerle ve
"ki" bağlacıyla kurulan cümlelerdir.
Keşke o gün evden çıkmasaydık.
Hiç olmazsa son sınavdan iyi not alsaydın.
Beni düşünmüyorsun bari kendini düşün.
Yüz kere söylesen de anlamaz ki!
Hiç değilse bir kez geç kalma.
Bu kadar fırsat verdik değerlendirmedi ki!
Şaşırma anlamı
soru ekiyle de sağlanabilir:
Biraz sonra bir batağın içine dalmayayım mı?
Bizim Ali orada da karşımıza çıkmasın mı?
Başkalarına
ait sözleri söylendiği gibi aktarmaktır.
Ali: "Bu kitabı iki kez okudum." dedi.
Öğretmen:" Bu test sorularını evde çözeceksiniz." dedi.
Dersten sonra etüt yapacağız, dediler.
Başbakan: "Kıbrıs, bizim toprağımızdır." dedi.
Öğretmen, Ali'ye: "Arkadaşına söyle, yarın ödevini mutlaka
getirsin!" dedi.
Başkalarına
ait sözleri değiştirerek, sadece içerik olarak aktarmaktır.
Ali, bana bu kitabı iki kez okuduğunu söyledi.
Yazar, roman kahramanının gerçek hayatta da yaşadığını söyledi.
Annem, akşam eve erken gelmem gerektiğini söyledi.
Üslûp,
sanatçının yazım tekniği (yöntem, tarz, metot), kelime seçimindeki ve cümle
kuruluşundaki kendine özgülük; görüş, duyuş ve anlatış özelliğidir.
Sanat
eserinde konu, anlatılan nesneyi; üslûp da bunun nasıl anlatıldığını ifade
eder.
Kısacası,
sanatçının dili ve anlatım özellikleri onun üslûbunu meydana getirir.
Aşağıdaki
cümleler bir sanatçının üslûbuyla ilgili cümlelerdir:
Yazarın sade dili, parlak kelimelerle anlatımı bizi esere
yaklaştırıyor.
Romancı, roman kişilerinin karakterlerini çizerken onların
diliyle konuşmak zorundadır.
Bu ilk öykülerinde sıfatlardan, söz sanatlarından kaçınan yalın
dili ve ayrıntıları gözlemlemedeki ustalığıyla dikkati çekti.
Cümlede ifade
edilen düşüncenin, genellikle alaycı biçimde, tersini kasteden anlatım
biçimidir.
Takımımız bu haftaki maçında muhteşem bir oyunla 4-0 mağlup oldu.
Çocuk o kadar çalışkandı ki her dönem en az beş zayıf getirirdi.
Bir varlığın
veya kavramın ayırt edici özelliklerini belirli bir kesinlikle ifade etmektir.
Gelgit, ayın çekim kuvvetinin tesiriyle denizin karaya yaklaşması
ve karadan uzaklaşmasıdır.
Kafiye, mısra sonlarındaki ses benzerliğidir.
Sanat, hayatı yüceltme ve daha anlamlı kılma çabasıdır.
Hiç yorum yok: